Ortak Yaşam Alanları ve Etkin Kaynak Kullanımı Konusunda Farkındalık Yaratarak Mültecilere Davranış ve Yaşam Becerileri Kazandıran Eğitim Modülü

MODÜL III.

 III. MODÜL İÇERİK BİLGİSİ/BAŞLIKLAR  

1.ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, DÜNYA VATANDAŞLIĞI, İNSAN VE ERDEM

1.1- Bu Modüle Neden İhtiyaç Duyuldu?

1.2- Çok Kültürlülük ve Dünya Vatandaşlığı Bilinci

1.2- A Çok Kültürlülük

1.2- B Dünya Vatandaşlığı Bilinci

1.2.1-Dünya Vatandaşlığı veya Küresel Vatandaşlık

1.2.2- Küresel Vatandaşlık veya Dünya Vatandaşlığı Anlayışında Kazandırılacak Bilinç ve Davranışlar

2. İNSAN VE ERDEM

2.1- Ortak İnsanlık Erdem ve Duyguları

2.2- Erdemli İnsanda Olması Gereken Temel Kriterler

3.KELEBEK ETKİSİ (YERELDEN EVRENSELE ETKİLEŞİM) 

3.1 Hikâyeler

4. ÖLÇME DEĞERLENDİRME

4.1- A Beklentiler Çalışması

4.1- B Geri Bildirimler

4.1- C Memnuniyet Anketi

4.1- D Öneriler

III. MODÜL

III. MODÜL ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK, DÜNYA VATANDAŞLIĞI, İNSAN VE ERDEM

  1. BU MODÜLE NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?

Bu eğitim Modülü iç ve dış göçle kentlere yerleşen sığınmacı/mültecilerin kaynak ve ortak alanların kullanımında bilinç, algı ve beceri sahibi olmaları noktasında ve nihai hedef olarak “Avrupa Vatandaşlığı, Sürdürülebilir Çevre ve Kalkınma Hedefleri” temelli bilgiler edinmeleri amacıyla oluşturulmuştur. Türkiye’de mülteciler sadece kamplarda değil şehirlerin tüm mahallerine özgürce yerleşebilmişlerdir. Bunun sonucu olarak İstanbul, Gaziantep, Antakya, Kilis, Şanlıurfa gibi birçok kentte kent yaşamı tüm kurum ve kaynaklarıyla hizmet sunma ve kaynak sağlama noktasında nüfusunun çok üstünde bir yükle karşı karşıya kalmıştır.

Örneğin dünyanın tüm ülkelerinde su gerektiği şekilde kullanılmazsa kaynakların azalacağı hatta dünyanın en önemli sorunlarından biri olacağı kaçınılmaz bir gerçekliktir. Şehrimizdeki sığınmacı/mülteci ve göçmenlerin nüfuslarının hızla artmasına paralel olarak su kullanımına dikkat etmedikleri suyu kullandıktan sonra muslukları açık bıraktıkları kanalizasyon ve yağmur suyu kanallarına yabancı maddeler attıkları yoğun yaşadıkları mahallelerde çok sık bir şekilde kanalizasyon arızasının ortaya çıktığı ve kanalizasyondan portakal, karpuz, kadın pedi, çocuk bezi vb. cisimlerin çıktığı tespit edilmiştir. Park ve bahçeler temiz kullanılmamakta, hizmet sağlayıcıları hizmetlere yetişememe noktasında sıkıntıya sokmaktadır.

Yukarıda sayılan farklı davranış ve yaşayış şekilleri ayrışmaya, birbirine öfkeyle yaklaşmaya yol açabilecek negatif farklılıklardır. Tüm bu nedenlerle toplumsal değer ve normların gözden geçirilmesi uyum içinde yaşamayı sağlayacak ve toplumsal barış bu şekilde tesis edilecektir. Ayrıca Avrupa vatandaşlığı sürdürülebilir çevre ve kalkınma hedeflerine yönelmede değerler üzerinden elde edilecek bu uyum etkili olacaktır.

Yukarıda bahsedilen amaç doğrultusunda projemiz üniversite, kamu, STK  işbirliği ile amaca hizmet noktasında bir sinerji yaratacak ve somut adımların atılması sağlanacaktır. Gelecekte yapılacak çalışmalara da örnek teşkil edecektir.

 

  1. ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK VE DÜNYA VATANDAŞLIĞI BİLİNCİ

1.2-A) ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK

Günümüzde yaşanan göç hareketleri ve küreselleşme olgusu tüm dünyada etkisi artan çok kültürlülük kavramını ortaya çıkarmıştır: Çok kültürlülük birçok farklı kültürün bir arada yaşadığı toplumu tanımlayan bir kelimedir. Genel olarak birçok değişik ülkeden kişiler bir yere göç ettiğinde sosyolojik bir etkileşim sonucu olarak çok kültürlülük oluşur. Günümüz dünyasında özellikle Avrupa’ da çok kültürlülüğü Avrupa vatandaşlığını destekleyen bir insan hareketliliği söz konusudur. Türkiye son yıllarda çok fazla sayıda dış göç almıştır. Aynı şekilde başka bir örnek Avrupa’ da yaşanmaktadır. Ukrayna'da savaş başladığından beri Avrupa'ya göç artmıştır. Ayrıca, Belaruslular otoriter yönetimden kaçarak sınırı geçmek istemektedirler. 50 binden fazla Ukraynalı mülteci Litvanya’ ya giriş yapmış durumda. Litvanya’ nın 3 milyonun altındaki nüfusuyla karşılaştırıldığında, bu çok büyük bir rakam. Türkiye’ de yaşanan sorunun benzeri Litvanya için de söz konusudur.

Günümüzde çok kültürlülükle her zamankinden daha fazla karşı karşıyayız. Göç hareketlerinin artmasıyla kitlesel göçle karşılaşan toplumlar yeni hayata ve günlük değişikliklere uyum sağlamanın yollarını arıyor. Çok kültürlülük çoğu yerde yaygın bir olgudur, çünkü insanlar kendilerini bir ülkeye atfetmezler, kendilerini dünya vatandaşı olarak adlandırırlar. Göç veya başka nedenlerle başka yerlerde daha özgür daha iyi bir yaşam aramak için özgürlüklere sahip açık bir dünyamız var.

Çok kültürlülük farklı insan gruplarının tarihini, yaşam deneyimlerini ve inançlarını anlama ve takdir etme yeteneğidir. Çok Kültürlü Farkındalık; etnik köken, cinsiyet, sosyo ekonomik durum, zihinsel veya fiziksel yetenekler vb durumları ancak bunlarla sınırlı olmayan grupların değerlerinin, deneyimlerinin ve yaşam tarzlarının daha iyi anlaşılmasını, duyarlılığını ve takdir edilmesini içerir.

Çok kültürlülük farkındalığı önemlidir, çünkü daha fazla çok kültürlü farkındalık ve katılım yaratmak, farklı geçmişlere ve ihtiyaçlara sahip insanların, başarılı olmasına yardımcı olmakla kalmaz, aynı zamanda kabulü teşvik eder ve insanları katlanarak çeşitlilik gösteren bir dünyada gelişmeye hazırlamaya yardımcı olur. Ayrıca, daha fazla öz farkındalık kazanmaya, başkaları hakkında daha fazla farkındalık kazanmaya, diğer kültürleri daha iyi anlamaya ve genel olarak çok kültürlü bir dünyada yaşamak için daha donanımlı olmaya yardımcı olur.

Gruplar arasındaki iyileşme, uyum ve birlik insanlar birbiriyle daha fazla etkileşime girdikçe birbiri hakkında daha bilinçli hale geldikçe ve birbiri hakkında daha iyi eğitildikçe ortaya çıkar. Gruplar arasında daha fazla anlayış ve farkındalığın olduğu bir toplum yaratmada bireyler ve toplumlar üzerine düşeni yapmalıdır.

Çok kültürlülük, hem modern demokrasilerdeki kültürel çoğulculuk gerçeğine bir cevap hem de geçmişte kültürel gruplara yönelik yapılmış dışlama, ayrımcılık ve baskıyı telafi etmenin bir yoludur.

Modern demokrasilerin çoğu, çeşitli kültürel bakış açıları, uygulamaları ve katkıları olan üyelerden oluşur. Çok kültürlülük, farklılıklara saygı duymayı sürdürürken, dominant kültürün asimilasyon baskısını durdurur ve toplumun farklı üyelerinin görüş ve katkılarının dâhil edilmesini ister. Çok kültürlü bir toplumda bütün kültürlerin birbirine saygılı olması gerekmektedir. Göç hareketleri sonucunda farklı kültürlerin yan yana olabildiği dünyada farklı etnik unsurların birbirlerini tanıyarak bir arada çatışmadan yaşama çabası için çözümler üretildi. Günümüzde farklı kültürlerin sentezi ile ortaya çıkacak eserlerin ve değerlerin daha önemli olduğu vurgusu ön plana çıkmaktadır

Çok kültürlülük veya kültürel çeşitlilik kavramları; etnik kökeni farklı olan toplulukların bir arada yaşaması olarak ifade edilebileceği gibi çağdaş toplumların bir niteliği olarak da değerlendirilebilir.

İnsanlık tarihinde kültürel çeşitlilik kadim bir olgudur. Günümüzde tartışılan çok kültürlülük; eşitlik prensibine dayalı, yalnızca bazı özel düzenlemelerden yararlanan birkaç tarihsel topluluğun değil kökeni ne olursa olsun bütün bireylerin kültürel olarak tanınmasını gerçekleştirme iddiasındadır.

Çok kültürlü toplum yapısına dair en önemli örnekler, gelişmiş Batı ülkelerinde görünmektedir. Örneğin; Kanada, bu konuda özellikle 20. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren gerekli siyasal, ekonomik ve sosyal düzenlemelerle farklı kültüre sahip bireylere yaşam alanı sağlayan bir ‘tanınma ve birlikte yaşama becerisi gösterme’ sistemiyle toplumsal yapının kodlarını hayata geçirebilmiş ve toplumsal bütünleşmeyi başarabilmiştir.

Çok kültürlülük kavramı, kültürel farklılık kavramını çağrıştırmaktadır. Zaman ve mekân içerisinde çeşitli biçimler alan kültür, bu farklılığı toplumların kimliklerinin özgünlüğüyle yansıtmaktadır. Kültürel farklılığın yaşatılması, birlikte yaşamaya istekli olan insanlar ve gruplar arasında uyumlu bir etkileşimi sağlamaya katkı sunmaktadır.

Kültürel farklılıkların olduğu bir toplumun toplumsal yapısında zaman zaman ayrılıklarda yaşanmaktadır. Bazen kültürel farklılıklar bu toplumlarda tehdit unsuru olarak görülebilmektedir. Fakat toplumsal düzende amaç, sosyo-kültürel açıdan birleşmeyi sağlayarak dengeye ulaşmaktır. Çok kültürlülük bu dengeye ulaşma eğilimini sağlayacak ve tamamlayacak bir araç olarak ön plana çıkmaktadır.

1.2-B) DÜNYA VATANDAŞLIĞI BİLİNCİ

Geleneksel vatandaşlık tanımı, küresel gelişmelerin yaşandığı bir dönemde yeterli değildir. Onun yerine, evrensel ya da küresel vatandaşlık kavramı gündeme gelmiştir. Küresel vatandaş, hukuksal kimlik anlamıyla henüz tanınmamıştır. Fakat ahlak ve sorumluluk anlayışı olarak küresel vatandaş, sadece kendi ülkesinin değil küresel bir dünyanın sorumlu vatandaşıdır. Küresel gelişmeler geçmişe göre daha fazla aktif, sorumlu ve demokratik özellikleri taşıyan bireylerin yetiştirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Dünya Vatandaşı olmak kısaca; yeryüzünde yaşayan insanların renk, dil, din, ırk ayrımı olmadan kendilerini gezegenin vatandaşı olarak görmesidir. Kendi kültürünü kaybetmeden, evrensel değerlere açık ve dünyanın yaşadığı sorunların farkında olan bireyler, birer Avrupa/ Dünya Vatandaşı olarak tanımlanabilir.

Çok kültürlülüğün temel nedenlerinden biri kültürel ve etnik çeşitliliği artıran küreselleşmedir. Bu durum küresel veya dünya vatandaşlığı kavramını üretti. Dünya vatandaşlığı; etnik, ırksal, toplumsal cinsiyet ve diğer azınlıklaştırılmış grupların topluluk kültürlerinin ve değerlerinin önemli yönlerini koruyabildiği gibi sahip olduğu toplumun da kültür ve değerlerine uyum sağladığı sivil kültür ve topluluğa özgürce katılabileceği fikridir. Daha iyi bir yaşam şansı arayan sınırlardan geçen insan sayısındaki artış göz önüne alındığında özellikle sanayileşmiş dünyadaki çoğu ülkenin çok kültürlü olması bekleniyor. Aynı sosyal çevrede bir arada yaşaması gereken kültürlerin sayısı kültürlerarası ilişkilerde her bir kültüre tam bir şans vermek için birçok çatışan yönün bir sonucu olarak imkânsız olmasa da kolay olmayacak ölçüde muazzam bir şekilde artacaktır.

Bu yüzden çok kültürlülük ve dünya vatandaşlığı bilincini yükseltmek gerçekten önemlidir. Dünyayı herkes için daha iyi bir yer haline getirmek için işbirliği yapmamız gerekiyor. Dedikleri gibi, hepimiz tek bir çatı altına sığabiliriz, sadece birlik olmamız, insani evrensel ve ekolojik değerlerimizi anlamamız ve bunu başarmak için birlikte çalışmamız gereklidir.

1.2.1-  Dünya Vatandaşlığı veya Küresel Vatandaşlık

Küresel vatandaşlık kavramı üzerinde henüz uzlaşma sağlanmadığına vurgu yapan UNESCO (2014), kavramın; farklılığa ve çoğulculuğa saygılı, evrensel değerlere dayalı olarak anlama, eylemde bulunma, başkalarıyla ve çevreyle ilişkili olma anlamına geldiğini belirtmektedir.

Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşların gündemine girmiş olan “küresel vatandaşlık” kavramı kapsamında insanlığı birbirine yakınlaştırmaya, küresel dayanışmayı arttırmaya yönelik küresel vatandaşlık eğitimlerini dikkate almak

Gerekiyor. Adı geçen kuruluşlar ve UNESCO tarafından desteklenen bazı projelerin içeriğinde dünya sorunlarıyla ilgilenecek ve bu sorunlara çözümler üretecek gençlerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır. Çalışmaların yönergelerinde küresel farkındalık, küresel öğrenme ve eğitim programlarına öncelik verilmektedir. Temel amaç; küreselleşen dünya düzeninde bireylerin ve devletlerin ihtiyaç duyulabileceği bilgi ve becerileri kazandırmaktır

Bu bağlamda sorunların tespiti ve giderilmesine yönelik eğitim modellerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması çok önemlidir. Nitekim küresel çapta yaşanan eşitsizliklere ve adaletsizliklere karşı bilinç ve duyarlı bireylerin yetiştirilmesinde küresel vatandaşlık eğitiminin sağlayacağı fayda önemlidir.

Küresel vatandaşlık bilinci, ulusal sınırlar içinde yaşayan vatandaşlık anlayışından farklı olup küreselleşen dünya düzeninde, dünyayı ve tüm insanlığı bir bütün olarak görmeyi hedefleyen bir duyarlılık, bilinç ve sorumluluk olarak tanımlanabilir.

1.2.2- Küresel Vatandaşlık veya Dünya Vatandaşlığı Anlayışında Kazandırılacak Bilinç ve Davranışlar:

1- İnsan odaklı anlayış

2- Aynı gezegeni paylaşma ve buna karşı ortak sorumluluk bilinci

3- Her insan için geçerli olan genel değerler ve genel ahlak kuralları

4- Herkese sosyal, siyasi ve hukuki açıdan fırsat eşitliğinin tanındığı yönetim anlayışı

5- Aidiyet duygusunun insanlık ailesine olması

Bu anlayışlardan bazıları günümüz toplumlarına kazandırılmış olsa da bazı maddelerin gerçekleşmesinin zaman alacağı bir gerçektir. Örneğin kozmopolit bir yönetim anlayışının oluşması ya da genel değerler ve genel ahlak ilkelerinin kazandırılması…

Yeni dünya düzeninde ülkelerin, küresel sorunlara karşı birlikte hareket etme duygusu içerisinde olduğu görülmektedir. Bu anlayış tam olarak yeterli gelmese de ilerleyen süreçte küresel düzeyde önemli adımların atılacağını göstermektedir. Zaten mevcut düzende birçok uluslararası kuruluş birlikte hareket etmektedir. Örneğin küresel ısınmaya karşı alınan tedbirler çoğu ülke tarafından uygulanmaktadır. Göç yönetimi ve mülteciler konusunda ortak yasalar çıkarılmakta ve dünya çapında uygulamaya konulmaktadır. Küresel vatandaşlık bilincinin, insanlığın ortak değerlerinin korunması adına herkese kazandırılması gereken bir olgu dur.

Ulusal düzeyde alınması gereken bir tedbir siyasi, sosyal, hukuki veya ekonomik gerekçelerle alınmadığı zaman neticesi kısa süre sonra tüm dünyayı etkileyebiliyor. Örneğin, küresel ısınmanın temelinde ülkelerin kendi içlerinde alması gereken önlemleri gerektiği gibi yerine getirememesi yer almaktadır.

  1. İNSAN VE ERDEM (FAZİLET) 

“Erdem bilgidir” Socrates

“Erdem iyiyi elde etme gücüdür.” Platon

                                                           “Büyük adamsın ama nereden bileyim, yazgın sana erdemini hiç sergileme fırsatı tanımamışsa.”   Seneca

Erdem veya fazilet, Ahlaki olarak doğru olan şeyi yapıp yanlış olanı yapmamaktır. Erdem kavramı, felsefe tarihinin başlangıcından beri yer alır. "İnsanın ve yaşamın anlamı nedir?" sorusuna verilen felsefi cevap başlangıçta "erdemli olmak" olarak belirtilmiştir. Erdem “Ahlaki yetkinlik. İyiye yöneliş ve kötüden kaçış” ın getirdiği ruhsal sağlamlıktır. Düşüncede ve davranışta iyi niteliklerin bir araya gelmesiyle belirgin ahlaki olgunluk durumudur. Toplumsal huzur, uyum ve ahengin yakalanıp yerleşmesi –olabildiğince- için iyilik, yardımlaşma, insan haklarına saygı, doğruluk, sevgi gibi ortak insanlık erdemleri önem taşımaktadır.

Erdem ahlaki anlamda bir kişilik özelliğidir ve davranışlara ve Motivasyonlara dolaylı şekilde yansır. Ahlaken erdemli bir kişi toplumun ortak ahlak değerleri olan çalışkanlık, duygusal akıl, şeref, adalet, yardımseverlik, merhamet gibi değerlere bağlı kişidir. Erdem, insanca kabul edilen güzel davranışların benimsenmesi ve hayatın her alanında, her zaman uygulanmasıdır. Bir bakıma erdemlik ahlaki açıdan doğruluktur ve tutarlılıktır. Erdemli insan, yanlışın peşinden gitmeyen, doğruyu savunan, benimseyen insandır.

En genel anlamda erdem iyiyi isteme eğilimidir, hatta iyiyi gerçekleştirme alışkanlığıdır. Onun alışkanlık olması kazanılmış olması anlamına gelecektir. Platon Menon diyaloğunda “Erdem bir doğa vergisidir.” diyordu. Platon’a göre erdem bir bilimdir, iyiyi gerçekleştirmek için iyi yargılamak gerekir. Aristoteles erdemi iyiyi gerçekleştirmek yatkınlığıdır. Düşünce tarihinin ilk büyük ahlak kuramcısı sayabileceğimiz Aristoteles’e göre erdemli yaşam için tutkuları akılla dengelemek gerekmektedir. Aklın belirleyiciliğinde seçim yapabilen insan iyiyi kötüden ayırmayı bilecektir. Aristoteles’e göre erdemin ne olduğunu bilmek yetmez, onu yaşamak ya da uygulamak gerekir. Erdemlilik en yüce iyiyi, mutluluğu amaçlar.

Ahlak anlayışları ne olursa olsun, tüm ahlakçılar erdemi insanın aklını kullanarak kendine söz geçirmesi ve tutkularını dizginlemesi olarak anlamışlardır.

Erdemli davranış, bir kişinin sosyal hayatta yapması gereken ve toplum tarafından da yapıldığında takdir edilen davranışlara denir. Güvenilir olmak, dürüst olmak, güzel ahlaklı olmak, alçak gönüllü olmak gibi davranışlar erdemli davranışlardandır.

  1. Ortak İnsanlık Erdem ve Duyguları

Erdem; ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adıdır. Erdem kavramı, felsefede “Bir varlığın yerine getirmesi gereken işlevi en iyi biçimde yerine getirmesi” olarak anlaşılmış, Homeros’ta “Her tür üstünlük veya fazilet” olarak kullanılmıştır. İnsanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesi, doğru olanı yapıp yanlış olanı yapmamak da erdem kapsamındadır Tarih boyunca toplumsal yapının değişmesi ile birlikte erdem tasarımı da öz aynı kalmakla beraber değişiklik gösterir. Erdem, insan için en iyi olanın gerçekleştirilmesidir.

  1. Erdemli İnsanda Olması Gereken Temel Kriterler:
  • Erdemli insan, kendisini devamlı ölçen ve değerlendiren insandır
  • Erdemli insan sorumluluk bilincine sahip insandır
  • Erdemli insan hayatında bir denge standardını yakalamış olan insandır. Denge; kafa, kalp ve beden bütünlüğü (uyumu) dur. Akıl kafanın bir fonksiyonudur. Sezgi kalbin bir fonksiyonudur. İçgüdü ise bedenin bir fonksiyonudur.
  • Erdemli insan ‘’aktif iyi’’ olan insandır, bütün iyilerin pasif olduğu bir dünyada iyilik yaşar mı? Mümkün değildir. Çünkü en kötü insanlar da doğarken kötü doğmazlar. Fıtrat iyi üzerine formatlanmıştır. İnsan en iyidir. En iyi bozulunca en kötü olur”.
  • Erdemli insan, insan merkezli ve sevgi odaklı bir anlayış ile insanlara yaklaşan insandır, Erdemli insanın temel paradigması; İnsanı merkeze alan bir hayat, İdeal’ i merkeze alan bir insandır
  • Erdemli insan, örnek bir kişilik sergileyen insandır. Söylemler ve eylemlerde tutum ve davranışlarda hal ve hareketlerde örnek bir kişilik sergilenmelidir.
  • Erdemli insan, alçakgönüllü ve mütevazi olan insandır,
  • Erdemli insan, korku merkezli bir anlayıştan sakınan insandır,
  • Erdemli insan, kendisi ile ve çevresi ile barışık olan insandır,
  • İnsanın iç dünyası ile barışık olması
  • Dış (çevresi, ailesi, yakınları, öğrencileri) dünyasıyla barışık olması
  • Tabiatla-Evrenle barışık olması

Sonuç olarak kişinin erdemliliği onun yaşadığı topluma ve çevreye de hassasiyet geliştirmesini mümkün kılan bir özelliktir. Bu bağlamda erdemlilik dünya vatandaşlığı veya küresel vatandaşlık kavramlarının yerleşmesi açısından da önem taşımaktadır.

3. KELEBEK ETKİSİ (YERELDEN EVRENSELE ETKİLEŞİM)

Herhangi bir sistemin verilerinde meydana gelen küçük değişikliklerin, öngörülemez ve büyük sonuçlar ortaya çıkarmasına kelebek etkisi denmektedir. Bu durum genelde ortaya çıkan bir etkinin birbirini tetiklemesi ile çok daha büyük bir kaos veya iyilik ortaya çıkarması anlamına gelebilir. Yani herhangi bir noktada meydana gelen küçük değişim çok uzak mesafelerdeki büyük olayları etkileyebilme potansiyeline sahiptir. Her biri birbiriyle bağlantılıdır ve zaman içerisinde çok daha büyük sonuçlar doğurabilmektedir. . "1972'de Edward Lorenz tarafından ortaya atılan bu terim, " başlangıç koşullarına hassasiyetle bağlı olma" anlamına da geliyor. Kelebek etkisi nedir?

Kelebek etkisi küçük olayların büyük etkilere neden olabileceğini ifade eden bir kavramdır. Başlangıçta hava durumu tahminleri için kullanılan bu teori, daha sonra bilimin içinde ve dışında kullanılan bir metafor haline geldi. Bazen Kaos teorisi veya onun bir bölümü olarak görülen kelebek etkisine göre, bir deterministik doğrusal olmayan sistemdeki küçük bir değişim sonraki aşamada büyük farklılıklara neden olabilir.

Tarihi

"Kelebek etkisi"ni 1963 yılında Edward N. Lorenz bilgisayarıyla hava durumuyla ilgili hesaplar yaparken buldu. İlk hesaplamasında 0,506127 sayısını başlangıç verisi olarak kullandı. İkinci hesaplamada ise 0,506 sayısını elde etdi. İki sayı arasında sadece yaklaşık 1/1000 (binde bir), yani bir kelebeğin kanat çırpmasının yarattığı rüzgarla eşdeğerde fark olmasına rağmen, süreç içinde ikinci hesap birinci hesaba karşın çok farklı sonuçlar verdi.

Lorenz`in bu keşfi dünyadaki tüm olayların ve hayatın kendisinin belirli bir yasaya tabi olmasıyla ilgili bilinen tüm olguları kökünden sarstı.

Doğru tahmin mümkün mü?

Çalışma sırasında Lorenz bir şeyi anladı: onun modeli ne kadar güçlü olsa da, gelecekte olacak herhangi bir şeyi tahmin etmesi mümkünsüzdü. Doğrudur, her sistemde hatalar olabilir, ancak bu sistemdeki hatalar büyük ve küresel hatalara yol açacak nitelikteydi. Kısacası, sonuçlar ilk verilere ve şartlara bağlıdır.

Lorenz Kelebek etkisi`ni şöyle izah ediyor: “Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir.” Bu cümle, kelebeğin kanatlarının atmosferde bir kasırganın yolunu eninde sonunda değiştirebilecek küçük değişiklikler yarata veya başka bir yerde bir kasırganın oluşumunu geciktire, hızlandıra veya hatta önleyebileceği fikrini ifade eder.

Kelebek, kasırgaya güç vermez veya doğrudan kasırgayı yaratmaz, ancak terim kelebeğin kanatlarını çırpışının kasırgaya neden olabileceği anlamına gelir: Kelebek kanatlarını çırpmamış olsaydı, sistemin yörüngesi çok farklı olabilirdi.

Başka bir deyişle, her şey birbirine etki eder ve bu hayatı var eden bir döngüdür. Lorenz bir yerlerde bir kelebeğin kanat çırpmasının hava durumunu sonsuza dek değiştirebileceğini söylüyordu.

Bu yasa evrenin işleyiş prensibinin en temel çekirdek noktalarından biridir. Çünkü aksi takdirde tek bir bireyin gelişimi, tek bir ulusun gelişimi veya tek bir gezegenin gelişimi söz konusu olurdu ki bu mümkün değil.

Kelebek etkisi teorisi, aynı zamanda, yapılan araştırmalar sırasında olayın çizelgelerinin birçok kişi tarafından kelebeğe benzetilmesi sayesinde bu ismi almıştır.

Kelebek Etkisiyle ilgili en çok kullanılan ama hiçbir bilimsel yanı olmayan Kelebek Etkisi örneklerinden en yaygın olanı şudur:

1905’te Viyana’daki Güzel Sanatlar Akademisi’ne genç bir adam başvurur ve ne yazık ki reddedilir. Bu adam Adolf Hitler’dir ve hayallerini gerçekleştiremeyince Alman ordusuna katılır. Sonrasını başta Almanya olmak üzere 2. Dünya Savaşı ile birlikte yaşananlar...

*Bu bölümde göç ve mültecilik hikâyeleri dinlenecek, Uyum süreçleri derlenerek modüle eklenecektir.

3.1-Hikayeler

Hikaye 1-

Yolda yürüyordum elimdeki çöpü yere attım, hemen yanımda yürüyen genç bir kişi bana kızgınlıkla baktı, çöpü aldı ve biraz ilerdeki çöp kutusuna attı. Ben o zaman çok utandım ve o zamandan beri elimdeki çöpü çöp kutusuna atıyorum.

Hikaye 2-

Hastanede asansöre bindim ayağımı kapının önüne koyarak kapının kapanmasına engel oldum, çünkü tanıdıklarım gelecekti asansörün içindeki bir kadın bana kızarak söylenmeye başladı. Yaptığım hareketin yanlış olduğunu söylüyordu. Ben de ona bağırarak karşılık verdim ama asansörün kapısını da bırakmadım. Şimdi düşününce yaptığım hareketin ne kadar yanlış olduğunu anlıyorum. Elimden gelse o hanımdan özür dilerim söylenmekte ve bana kızmakta haklıydı.

Hikaye 3-

Oturduğumuz apartman büyük bir apartman ve asansör sırası beklemek gerekiyor. Çocuklarımın asansörün kapısının arasına terlik veya ayakkabı koyarak meşgul ettiği ile ilgili komşulardan çok şikâyet aldık. Bunu asansörü beklememek için yaptıklarını söylemek bana o zamanlar normal geliyordu ama sonradan biz de aşağıda asansör beklemek zorunda kaldığımızda bunun ne kadar sinir bozucu bir şey olduğunu anlıyorum.

Hikaye 4-

Çalıştığımız yerde kuyu suyu var ve musluk suyu içiliyor. Ben bir bardak su doldurmak için bir kova suyu boşuna akıtıyordum bir gün patronum “Neden öyle yapıyorsun israf günah değil mi?” dedi. Ben de musluktaki bekleyen suyu boşaltmak için yaptığımı söyledim. O da “Sürekli kullanılan musluk, kirli su birikmez sen benim suyu boşa akıttığımı gördün mü hiç?” dedi. Gerçekten de kendisi hemen bardağını doldurur suyu içerdi. Şimdi burada suyun ortak bir değer olduğunu anlıyorum.  Dicle Nehri’nin hikâyesini dinleyince boşa akıttığım sular için üzülüyorum.

Yukarıdaki her bir farkındalık ve bilinçlenme bu eğitime katılan katılımcıların ailelerine, çocuklarına, etraflarındaki kişilere de taşınacak ve kim bilir burada tasarruf edilen bir kova su başka bir yerde başka kişilerin ihtiyacını görecek. Asansör beklemeyen bir öğrenci sınavını kaçırmayacak…

4. ÖLÇME DEĞERLENDİRME

4.1- A Beklentiler Çalışması

4.1- B Geri Bildirimler

4.1- C Memnuniyet Anketi

4.1- D Öneriler

Tam Metine Ulaşmak İçin Tıklayınız:http://commonhumanvalues.gantep.edu.tr/upload/files/III_%20MOD%C3%9CL%20MULTICULTURAL%2C%20WORLD%20CITIZENSHIP%2C%20PEOPLE%20AND%20VIRTUE%20TR-ENG%20PDF.pdf